İzleyiciler

19 Şubat 2018 Pazartesi

Uğurlar olsun. .

Günler geçti.
Amansız.
Minnetsiz.
Fecr gibiydi..!
Şimdi ne haber var ne mektup , öksüz kalmışım duygularindan.  Suskunluğun kurşun gibi. Can yakıyor.  Zaafiyet nedir senle öğrenilirken, yanımda olmayisin zarif bi siziyi kucağında taşıyordu.  Icimden gelen sesi , senle dinliyorum. Sana yazmak suya yazmak gibiydi.  Şimdi kuma yazıyorum.  Dalganın gelmesiyle gidecek. Aynı benim kirginliklarim gibi.
Yargisizca hüküm giydiriliyorken aynı şeyi belki de ben sana yaptım.  Kusmek cocuklasmakmis peki ya nasıl barisilacakti?  Çocuk olsan bi çikolataya affedilirdim belki ama şimdi ne vermeliydim? 
   Son ve ilk yolcusu sendin yüreğimin . Yarı yolda inmek isteyen sensin.  Izin vermeliyi miyim peki?? Kizginliklar geçiyor da peki ya kirginliklar?  Yüreğimin yolcusu olduğun için hep korktum.  Üzüldüm ya gitmek istersin diye..! Şimdi ne gidiyorsun ne kalıyorsun.. ne kadar yol almisiz bi bak .. ileri gittiğimiz bi milken geriye gittiğimiz yol , yuregimden çıkacak kadar değilmiş henüz.  Mevsimler geçti senli sensiz.  Önümüzdeki bahar senle olsa ne olurdu ki?



UGURLAR OLSUN..

3 Eylül 2016 Cumartesi

Toplumsal Yapı Prezi

http://prezi.com/bgaspxqipmnl/?utm_campaign=share&utm_medium=copy

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Toplumda Dış Görünüşün Önemi

24 Ağustos 2016 Çarşamba

Büyük grupların mutlaka alt grupları vardır :)


19 Ağustos 2016 Cuma

Birey ve Toplum

İnsan Sosyal Bir Varlıktır


       İnsan sosyal bir varlıktır. Bu olgu, insanın yaşadığı çevreyi, davranış, düşünce değer ve eylemlerinde önemle dikkate alan bir varlık olduğunu belirler. Böyle bir dikkat ve duyarlılık insana özgü bir yetenektir. Çünkü insandan başka hiçbir canlıda “başkası” düşüncesi yoktur. İnsanların, kendi dışındakiler için geliştirdikleri “başkası” ve “öteki” anlayışları insanlar kadar sosyal çevrelerin de önemle dikkate almalarını gerektirmektedir. İnsanın sosyal olması işte bu anlayış çevresinde başkalarını dikkate alması ve bu nedenle de bütün davranış ve hareketlerinde başkalarıyla uyumlu bir yaşam üretmeye çalışması demektir. Bu bağlamda sosyal insan yaşadığı sosyal çevrenin alışkanlık, değer ve idealleriyle uyumlu olan; sosyal çevrenin sorunlarına karşı duyarlılıkla kendisinden beklenen katkılara hazır olan kişidir. Bunun karşıtı ise “a sosyal” insandır ki böyle bir insan toplumdan kopuk, belirtilen bilinç ve duyarlıklardan yoksun olan insandır. Uyum ye uyumsuzluk, katkı yerine sorun, böyle bir insan unsurunun belirgin özellikleri arasınsa yer alır.
İnsan diğer canlılardan ayıran iki önemli yetenekten biri akıl, diğeri iradedir. Bu iki yetenek, insanı sosyal bir varlık olarak topluma uyumlu olmaya yöneltir. O, diğer insanlarla aynı sosyal çevreyi paylaşmak zorunda olduğunu aklıyla benimser, iradesiyle de yaşadığı çevrede mutlu ve uyumlu bir insan olmayı başarır. Bu yeteneklerin özünde hayatı kolaylaştırma isteği yer alır. Çünkü insan, sosyal bir varlıktır. 
Kültürümüzde “Her şey paylaşıldıkça güzeldir” şeklinde bir özdeyiş vardır. İşlerini, sorumluluklarını ve değerlerini paylaşan insanlar, bu yetenekleriyle toplum hayatını kolaylaştırmaktadır. Paylaşma, katılımı; katılım da toplumda birlik ve beraberliği meydana getirir. Bunlardan yoksun bir toplumun bütünlüğünü koruması, mutlu ve huzurlu olması beklenemez. Sürekli birbiriyle didişen, birbirine sırt çeviren, paylaşmanın ve dayanışmanın erdemine sahip olmayan bireylerden gelen bir toplum bekasından (sürekliliğinden) söz edilemez. Çünkü insan kendi yaşamını kolaylaştıran gelişmeleri yalnız başına değil başkalarıyla dayanışma ve paylaşma sonucu gerçekleştirmiştir. Alet yapmayı, avcılığı, ateş yakmayı, ev kurmayı insan tek başına değil, öbür insanlarla birlikte onlarla el ele vererek öğrenmiştir. Kültür ve bilimi tek bir insan değil, milyonların emeğine dayanan insan toplumu yaratmıştır. İnsan yalnız olsaydı, hayvan olarak kalırdı. Toplumda hayvanı insana çeviren akıl emek olmuştur. Bazı kitaplarda ilk avcılar, kendi emeği ve aklıyla her şeyi elde eden olan bir Robenson olarak tasvir edilirler. İnsan gerçekten böyle bir Robenson olsa insanlar topluluk halinde değil de, birbirinden kopuk halde yaşamış olsalardı, hiçbir zaman insan olup bir kültür meydana getiremezlerdi.
    Toplu halde yaşama, bir takım kuralların ortaya çıkıp gelişmesine neden olmuştur. Bu kurallar uzun yıllar içinde oluşmaktadır. İnsan bu kurallara uyduğu sürece, topluma uyumlu bir fert haline gelir. Toplum kurallarına uyumlu bir kişi, toplumda saygı ve görür.

Toplumsal Güce Karşı Birey


   Toplumun bireyler tarafından sağlanan, fakat bireylerden çok daha kuvvetli olan bir gücü bulunduğunu daha önce belirtmiştik. Buna kolektif güç diyoruz. Toplumun gücü olan bu kolektif güç, bazen somut bir değer kazanarak bireyi baskı altına alır. Toplum öyle kurallar oluşturmuştur ki, bireyin bunlara karşı çıkması mümkün olmaz. Bu kurallar objektif ve akli ölçüler içinde de olmayabilir. Böyle durumlarda bireyin sığınacak bir güce ihtiyacı vardır. Demokrasilerde bu güç “Hukuk”tur. Demokrasi öncesi idarelerde ve toplumlarda birey böyle zamanlarda yalnız kalmaya mahkumdu. Bilim tarihinin hakikatlerinden olmasına rağmen halk arasında hikaye tarzında anlatılan pek çok olay vardır ki, toplumsal güç karşısında bireyin çaresizliğini göstermektedir. Bunlardan birisi, dünyanın, hem güneş hem de kendi yörüngesi etrafında döndüğünü keşfeden ünlü bilgin Galile’nin bilinen hikayesidir Bilindiği gibi Galile dünyanın döndüğünü söyleyince başta Hıristiyan din adamları olmak üzere bir kısım halkın tepkisini çekmiş, o gün için kabul edilen görüşlere aykırı fikir ve düşüncelerinden dolayı mahkum edilmiştir. Toplum karşısında yalnız kalan Galile mahkemede çaresizliğini dile getirerek fikirlerinden döndüğünü açıklamak zorunda kalmıştır. Bizim tarihimizde de benzer olaylar yok değildir. 17. yüzyılda kendisinin yaptığı kanatlarla İstanbul’da bu günkü Galata kulesinden atlayarak Boğaz’ın diğer kıyısında Üsküdar semtine inmeyi başaran Hazerfen Ahmet Çelebi’nin devrin hükümdarı tarafından önce ödüllendirilip fakat sonra da toplumun baskısıyla öldürülmesi toplumsal baskıyı ve onun gücünü gösteren önemli bir örnektir. Bu iki örnek toplumsal güç karşısında bireyin acizliğini gösteren tipik olaylardır.
Birey kendisini her zaman toplumsal gücün etkisinde hisseder. Bireyi etkileyen toplumsal güç, bazen bireyin aile çevresi, bazen köy ya da kasabası, bazen yaşadığı mahalle veya şehirdir. Fakat asıl etkili güç, bireyin mensubu bulunduğu toplumun değer yargılarıdır. Birinci sıradaki etkilerden birey kolaylıkla kurtulabildiği halde ikinci sıra etkiler başka toplum içinde dahi bireyi kontrol etmeye devam eder. Toplumsal güç, bazı zamanlarda o kadar etkili ve baskıcı boyutlara ulaşmıştır ki, bireyin fikir ve düşünce özgürlüğünü tehdit edecek seviyeye çıkmıştır. Bilhassa totaliter toplum ve devlet yapılarında birey bir taraftan devletin bir taraftan da toplumun kuralları arasında sıkışıp kalabilir. Hatta bir kısım davranış kalıpları, bir kültür değeri olarak zihinlere yerleştirilerek bireylerin baskı altına alınmasında etkili bir araç olarak kullanılabilir. Ülkemizde bazı bölgelerde “Töre” olarak adlandırılan kız kaçırma, kan davası, ölen kardeşin eşini küçük kardeşiyle evlendirme, namus anlayışına aykırı hareket eden kadınların aile meclisi olarak adlandırılan mahkemelerde (!) yargılanıp cezalandırılması. Bütün bunlar çeşitli büyüklükte toplumsal baskılardır. Bireyin bu baskılardan kurtulup kendi hür iradesiyle hareket edebilmesi, kendisini ilgilendiren kararları yine kendisinin verebilmesi, özel hayatını dilediği gibi kurup yaşayabilmesi ancak hukuk devleti ilkelerinin tam olarak uygulanması ile mümkün olabilmiştir. Özellikle kadınların tarihin her devrinde ve her ülkede az veya çok toplumsal baskı karşısındaki çaresizliği inkar edilmez bir gerçektir.